Obsesif Kompülsif Bozukluk (OKB) Nedir?
Obsesif kompülsif bozukluk takıntı hastalığıdır. Anksiyete
hastalığının bir türüdür ve tekrarlanan düşünce ve davranışlardan oluşmaktadır.
İnsan hayatı tekrarlanan bir döngü arasına sıkışmakta ve sağlıklı şekilde yola
devam edememektedir. Hastalar kontrolleri dışında gelişen süreçlerin etkisi
altında kalmaktadır. Hastalar kısıtlanmış ve hapsedilmiş duyguları ile mücadele
etmeye çalışmaktadır. Bazı durumlarda hastalar, hastalıklarının farkına dahi
varamazlar.
Kontrol dışı gelişen olaylar hastalarda yoğun korku ve strese
neden olmaktadır. Hastalar zihinlerindeki görüntüler nedeniyle sürekli
huzursuzluk içerisindedir. Hastalar takıntılı düşüncelerinden uzaklaştırılmaya
çalışılır. Obsesif kompulsif kişilik bozukluğunda hasta tekrarlayan düşünceler
zinciri içerisinde sıkışmakta ve çaresiz kalmaktadır. OKB döngüsü kimi zaman
saatlerce sürmekte ve hastanın günlük hayatının durmasına neden olmaktadır.
Hastalar saplantılarının gerçek dışı ve anlamsız olduğunu kabullense dahi
kendilerine engel olamazlar.
Hastalık Nasıl Tanımlanmaktadır?
Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu günümüzde sık rastlanan
sağlık sorunlarından biri haline gelmeye başlamıştır. hastalığın net olarak
tanımlanabilmesi için kelime anlamları üzerinde hakimiyet kurulması
gerekmektedir. Obsesyon ve kompulsiyon kelimelerinden oluşan obsesif kompulsif
bozuklukta her kelime ayrı bir anlama işaret etmektedir. Hastalık takıntılı
düşünce ve fikirlerle, yineleyen, tekrar eden davranışlardan oluşan ciddi bir
ruhsal problemdir.
Obsesyon kelimesi zihinle ilgili sorunları ifade etmek için
kullanılmaktadır. Hastalığın ilerlemesi halinde zihinsel kontrol
kaybedilmektedir. İstem dışı duygu ve düşünceler zihni kontrol etmeye
başlamaktadır. Zihinden uzaklaştırılamayan dürtü, fikir ve düşünceler hastayı
kontrol altına almaya çalışmaktadır. Hasta söz konusu düşüncelerden rahatsız olsa
dahi zihninden uzaklaştırma konusunda başarılı olamamaktadır. Bu duygu ve
düşünceler sıkıntı ve huzursuzluğa dolayısıyla anksiyeteye sebebiyet
vermektedir.
Kompulsiyon kelimesi ise fiili hareketi ifade etmektedir.
Obsesyonlar hastaları ciddi şekilde rahatsız etmektedir. Obsesyonlar sonucunda
hastanın harekete geçmesi kompulsiyon olarak isimlendirilmektedir. Sıkıntı ve
huzursuzlukla mücadele etmek amacıyla yineleyici davranış ve zihinsel
eylemlerin yapılmasıdır.
Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğunun Belirtileri
Ciddi bir sağlık sorunu olan obsesif kompulsif kişilik bozukluğu
değişik şekillerde ipuçları vermektedir. Hastalığın genel belirtileri şu
şekildedir;
·
Pislik ve mikrop korkusu yani titizlik
·
Başkalarına zarar verme korkusu
·
Hata yapmak ve küçük düşmekten korkma
·
Rezil olma ve utanma korkusu
·
Şeytani düşüncelerden korkma
·
Kusursuzluk arayışı ve simetri hastalığı
·
Aşırı kuşku ve sürekli güvence talebi
·
Ellerini sık yıkama
·
Tokalaşmaktan kaçınma
·
Kapı tokmaklarına dokunmamak
·
Kilit ve ocak benzeri eşyaları sürekli kontrol etme ihtiyacı
·
İçinden ya da yüksek sesle sayı sayma
·
Rahatsız edici söz, görüntü ya da düşünceye takılıp kalmak
·
Bir takım kelime ve cümleleri tekrar etme
·
Değersiz eşyaları biriktirme
Obsesif Kompulsif Bozukluk Nasıl Ortaya Çıkar?
Obsesif kompulsif bozukluk bir çok nedene bağlı olarak ortaya
çıkabilir. Hastalığın kesin nedeni henüz bilinmemektedir. Ancak hastalığı
tetikleyen unsurların saptaması yapılmıştır. Gerek biyolojik, gerekse çevresel
unsurlar hastalığın ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. Hastalığa neden olan
çevresel faktörlerin başında; taciz, yaşamda değişiklik, hastalık, çok sevilen
bir insanın kaybedilmesi, özel hayatta önemli değişiklikler gelmektedir.
Çevresel kaynaklı stres unsurları zamanla obsesif kompulsif kişilik bozukluğunun
ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bunun yanı sıra zaten OKB hastası olan
bireyler, çevresel etkenlere maruz kalarak daha kötüye gidebilirler.
Çevresel etkilere ek olarak biyolojik etkenler de hastalığın
tetikleyicisidir. Beynin karmaşık yapısı obsesif kompulsif bozuklukla ilgili
bir takım ipuçları vermektedir. Nöron adı verilen milyarlarca sinir hücresinden
oluşan insan beyninde, düşüncenin ortaya çıkması için kimyasal salgılanması
yapılmaktadır. Nörotransmiter seviyesinin düşmesi ve hastalık arasında ilişki
saptanmıştır. Seratonin üretiminin dengesizliğinin genetik olduğu yapılan
araştırmalarla ortaya konulmuştur. Bu durum hastalığın genetik olabileceğinin
ispatı niteliğindedir. Serotonin eksikliğinden beyin ciddi derecede
etkilenmektedir. Ortaya çıkan problem neticesinde sağduyu ve planlama yetileri
körelmektedir.
Hastalığın Tedavi Süreci
Hastalığın teşhisinde hiçbir tıbbi yöntem kullanılmamaktadır.
Hekimler hastaların belirtilerini dinleyerek teşhis koymaktadır. Kendi kendine
geçebilen bir hastalık olmadığı için mutlaka tedavi edilmesi gerekmektedir.
Hastalığın en iyi tedavi yöntemi bilişsel davranış terapisidir.
Hastalığın seyrine göre tedavi sürecinde ilaç kullanımına da
başvurulabilmektedir. Bilişsel davranış terapisinde hastaların korkularıyla
yüzleşmeleri sağlanmaktadır. Amaç abartılan düşüncelerin etkisini azaltmaktır.
Hastalığın ilaçla tedavisinde ise antidepresanlar ve selektif serotonin kullanılmaktadır.
Hastaların Yakınlarına Düşen Görevler
Hastaların yaşadığı en büyük sorun dışlanma korkusudur. Buna
bağlı olarak düşüncelerini açıklamaktan çekinmektedirler. Bu aşamada hastanın
yakın çevresine önemli sorumluluklar düşmektedir. Aile veya yakın arkadaşlar
hastaların takıntılarını fark ettiklerinde tedaviye ikna etmeye çalışmalıdır.
Hastalar ayıplanma korkusu ile tedaviye başlamak istemezler ve hastalığı
saklama yoluna giderler. Ancak dışarıdan rahatlıkla far edilebilecek derecede
ciddi bir hastalık söz konusudur. Hastalığın belirlenmesinde ve hastanın
tedaviye ikna edilmesinde yakın çevrenin sorumluluğu çok fazladır.
0 yorum: